SOKAK VE ŞİİR





Mevsim kış, toprağa kur yaparcasına nazikçe yağıyor kar taneleri. Soğuk acıtıyor ciğerlerimi, bir aşkın zamansız gelen vedası sanki. Boğazımda düğümleniyor kelimeler. Nefes aldığım yapmacık şehrin hayata bakan tarafındayım. Düzenle yerleştirilmiş parkeler eşliğinde yürüyorum. İnsanca bir selam veriyorum çevresini rahatsız etmeyen, kör olduğunu düşündüğüm köpeğe. Hava tam olarak iç dünyamız gibi: Çok uzakta eşsiz bir mavilik saklı, bir deniz tasvirinin aksine yakınlaştıkça kararıyor mavilikler... Mısralar geliyor aklıma: ‘’Şu aranıp duran korkak ellerimi tut, bu evleri atla bu evleri de bunları da, göğe bakalım.’’ Yürüdükçe ayak seslerimin ritmine şahit oluyorum. Bazen tutkuyla bakıyorum çevreme, iyice inceliyorum detayları, ta ki anılar sokağına denk gelene kadar. O an kapatıyorum gözlerimi. Gönlümün görmesi muhakkak niyetim. Rüyalar en büyük kanıtıdır göz kapakları kapalıyken görebilmenin. Hiç düşünmemişizdir bunları tabi onlar(diğerleri) hariç. Onlar düşünmüştür, onlar düşünmek ve düşlemek zorundadırlar. Belki de bu yüzdendir yaratıcılıkları. Daha bir üşüyorum bu sokakta. Zihnimde mısralar: ‘’ Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti Sonra bütün bulutlar hep birden geçti Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.’’ Kuru kalabalıklar içerisinde küçük ve sakin bir şehrin dehlizlerinde savaşırken buluyorum kendimi, bazen bozkırın ortasında katilini bekleyen yeşil ormanlarda, mavi koylarda hissediyorum ve işte oradayım. Siyaha en çok anlam yüklediğim yerde, yalnızca bir tablonun figürü olan yıldızları görebildiğim iskelede. Ve en çok kulağımda beliren ıslak rüzgâr kokusuna birkaç mısra ekleyemediğime üzülüyorum. Bir katile rağmen geleceğin yaralarına şimdiden merhem olmak için belki, söylemek istiyorum: ‘’Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım uymaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.’’

Kar taneleri uyandırıyor beni düşümden. Farkına varıyorum zamanın. Epey uzaklaşmışım tanıdık ağaçlardan. Boğuk hatıraların yerini yaşama vaadini sunan oksijen taneleri almış gibi. Bir kırılmadır gidiyor, lüks villalar sonlanınca taş evler başlıyor. Kıbrıs gaziliği belgesini onurla taşıyan amcanın nişanesi camda duruyor. Onun evi de taştan. Yoluma devam ettikçe parkelerin eskidiğini fark ediyorum. Alımlı bahçelerin yerini küçüklüğümü andıran çamurlu arsalar alıyor. İlerledikçe bacası tüten kerpiç evlere rastlıyorum. Yol, iz pek belli değil. Rayların gıcırtısı gettoda hayata merhaba diyor. Uzak ancak benim aklıma yine mısralar geliyor: ‘’ Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız.’’  Ve avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum: ‘’Afrika dahil.’’ diye. Önündeki karanlığı yararak ilerliyor tramvay ve ardından ray gıcırtıları. Giderek artıyor kar yağışı. Uzaklardan birisi geliyor bana doğru. Gözlerime vuran kar taneleri görüş açımı daraltıyor. Tanıdık gibi yaklaşan. Topuk sesleri bir ezginin nakaratına ne de çok benziyor. Açıyorum ellerimi. Sağ elim semaya, sol elim yere dönük. Başım dik, bakışlarım önde. Göz göze geliyoruz, göz kapaklarım bir savaşın gururlu tarafı artık. Daha fazla yaklaşmasına müsaade etmiyorum. Kulağına fısıldıyorum: ‘’Ben bu şiiri yazdım âşık çeşidi  Öyle kar yağdı ki elim üşüdü  Ruhum seni düşününce ışıdı Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın.’’


Yorumlar

Popüler Yayınlar