BİR HAYAL: ÇEŞME


Lise yıllarımın ortalarıydı. Ergenlik ceremesinin son demlerini yaşadığımız bu alengirli dönemde hayalden hayale koşuyorduk. Prangalı bir nesil olarak soğuk memleketimizde yapmamız gereken çok işimiz vardı. Hocaları analiz etmekte usta olan Emre ve ben ''Güngör'' isminden yola çıkmaya çalışıyorduk: 
Nasıl bir insan?
Takar mı ki?
Gıcık olmasa bari? 

Sıradan bir lise gününde Diksiyon ve Hitabet dersimize karizmatik bir adam geldi. Merakımızı gidermişti. İlk derste ''ilk ders'' izlenimini ''akıllı olun'' repliğiyle bize veren edebiyat öğretmeni Güngör hocamıza kanımız ısınmıştı. İlk gün biz onun duvar örmeye çalıştığını düşünüyorduk, kısa zamanda bize kendi duvarlarımızı nasıl kıracağımızı öğreteceğini bilemezdik. O Dokuz Eylül-Edebiyat mezunuydu ve İzmir onun için bir dönüm noktasıydı.

Günler geçiyordu. Yıllar birbiri ardına gelip geçmişti. Önümüzde YGS ve LYS adında sınavlar vardı. Bizden bu sınavları geçerek Hukuk, PDR gibi bölümler kazanmamız bekleniyordu. Hem beklentileri karşılayacaktım hem de kişisel açıdan kendime katkım olacaktı. Mantıklıydı. Normalde arka sıramda oturan ama sınav zamanları yanımdaki boş yeri para karşılığı kiraladığım dostlarım Serhat ve Emre, kabuğumu kırmak için verdiğim savaşta en büyük yoldaşlarımdı. Biz aynı şehrin hayalini kuruyorduk: Medeniyetin şehri(!), kabuğumuzun en ötesi(!), hayallerimizin şehri, İZMİR...

Ben Dokuz Eylül-Hukuk ya da Ege-PDR diyordum; Serhat ve Emre, Ege-Turizm. Aynı şehirde olacak, hayalden hayale koşacaktık beraber. Sınav engeline takıldık, ee malumunuz Türkiye'de geçim derdi zor. Yolculuğun sonunda Serhat hayaline ulaştı, Emre rötarlı da olsa hayaline adım attı. Ben Konya'dayım. Biz -30 derecede hayata tutunan insanlarız öyle hemen yılmak olmazdı. Er ya da geç o hayal gerçek olacaktı ve de oldu.

Otobüsle seyahat etmeyi sevmeyen bir kimse olduğum için treni tercih ettim. İlk yolculuğum olduğu için aynı ücrette olmasına rağmen yataklı vagonu tercih etmedim ama ilk tavsiyem siz tercih edin, 11 saate yakın yolda rahat edin. Gayet güzel geçen bir tren yolculuğundan çıkmıştım. Tarif edilenleri gerçekleştirmiş, İZBAN'dan Halkapınar'da aktarma yaparak İzmir Metrosu'na binmiştim. 9 Eylül'de İzmir'e ilk süvari birliği ile giren Fahrettin Altay'dan ismini alan istasyonda indim. Nereye gideceğini tam olarak bilmeyen bir yabancı olarak insanlara gideceğim yeri sormayı düşünürken, bir bayan bana yaklaştı. Davranışlarımdan sezmiş olacak ki gideceğim yeri tarif etti, evet İzmir'deydim. Çeşme Turizm araçlarına yöneldim. Yolda gördüğüm rüzgar gülleri eski bir yaramı depreştirmişti. Ah, Soğanlı Dağları'nda ne de güzel dururdu o güllerden biri...

Çeşme merkeze vardığımda arkadaşlarımın beni alacağını düşünmüştüm. Yanılmışım, zira bizimkisi böylesine sembolik bir dostluk değildi. (Görüldüğü üzere Çeşme'ye yol, iz bilmeden de gitmeniz mümkün.) Çeşme'nin bir bölümü olan Dalyan'a gitmek için dolmuş durağına yöneldim. Oturduğum banka kısa sürede iki yaşlı amca geldi. Siyasi partileri ve son dönemde yaşanan olayları bağıra-bağıra, insanca eleştiriyorlardı. Herkesin mimlenmekten korktuğu böylesine bir dönemde bu amcaların seslerinin bu denli yüksek çıkması, sanırım bir kültürün eseriydi. 

Nihayet hissedemediğimiz hasret bitmişti. Vriend&Dikkie'nin önünde çayını yudumlayan Emre gülümseyerek bana bakıyordu. Yanında Armağan Sönmez vardı. Belki bazılarınız tanır onu. Ben Emre aracılığıyla tanıdım. Yıllardır görüştüğüm bir dost sıcaklığını tattıran Armağan abiden ilk öğrendiğim şey ''sanatçı'' kavramının tanımı oldu. O bunu yalnızca davranışlarıyla anlatmıştı bana, belki de en çok insanca merhabalaşmasıyla. Hadi memleketi insanlık olan tüm kalpler beraber haykıralım:
Biter miyiz dersin zaman dolmadan,
eskir miyiz bu şehirde?
Kalır mıyız kimse sormadan,
biter miyiz dersin?
Biter miyiz?

Çeşme'nin insani harikalarını anlatmadan doğal güzelliklerine değinmeye gönlüm el vermiyor. Eğer bir gün yolunuz Çeşme'ye düşerse Dalyan bölgesinde, kendini her anlamda belli eden bir kafe var. Daha öncede bahsettim: Vriend&Dikkie. Buraya mutlaka uğrayın belki Özay abi ile Bihter ablanın mutluluğuna tanık olursunuz, belki Turgay abiyle sohbet edersiniz, belki de sanatçı kimliğinin en çok yakıştığı insanlardan biri olan Armağan abi ile hayattan konuşursunuz. O kafe de görebileceğiniz Volkan Hoca ve eşi ile karşılaşır, onlardan Şırnak anılarını da dinlerseniz, değmeyin keyfinize. Yok olmadı mı bir Frozen Yoğurt yiyin ve bekleyin geleceklerdir.

Gittiğinizde bu kafenin orada olmadığını görürseniz üzülmeyin, civarda üniversite öğrencileri görebilirsiniz.Onlarda dünyalı: Arda, Ömer, Hüsrev, Volkan, Buğra ve daha niceleri. Konuşun onlarla, için ya da, çay falan...

Tüm bunları yaşadıktan sonra bir cenneti andıran Çeşme'yi, bu tatil beldesini doyana kadar gezmeyi ihmal etmeyin. Size elbette ki Ege'nin hayat kokan sularını, falezleri azgınca aşındıran dalgaları ya da tarihi güzellikleri anlatmayacağım zira onu birçok yazıda bulabilirsiniz. Ben size insanları anlatmak istedim, dünyalı olanları...

Size ikinci tavsiyem bu güzellikleri yaşarken yanınızda içinde bulunduğunuz duruma anlam katan arkadaşlarınız yahut sevdaya inancı olmayanlara sevdayı tattıran bir aşkınız olsun tıpkı Emre ve Fatma gibi...

Ben gittim ve bu güzellikleri canlı olarak yaşadım. Bir yaz memleketine kışın gitmek farklı bir anı oldu benim için. Şunu bir kez daha anladım ki bir yerin cennet yahut cehennem olmasında ki en büyük etken orada yaşayan dünyalılar, dikkat ediniz insanlar değil! Mikro milliyetçilik öldürüyor insanı ve insanlığı... Dünyalı olanlara naçizane ithafımdır.

ÇEŞME'YE GİDECEK OLANLARA TAVSİYELER

Bunaldıysanız ve huzur arıyorsanız Sonbahar veya Kış mevsiminde Çeşme'yi ziyaret edin.

Paranız yoksa lüks restoranlara kafayı takmayın.

Her sabah erken kalkıp kordonda yürüyün.

Bir gün güneş batmaya yakın sahilde kitap okuyun.

Ben tatmadım ama meşhur Çeşme Kumrusu'ndan ve Damla Sakızlı Kurabiye'den tadın.

Güneşin batımını bir tepeden kesinlikle izleyin.

Çeşme Kalesini keşfe dalın.

Pasaportunuz varsa bir kaç günlüğüne Çipras'ın adalarını gezin.

Vriend&Dikkie'de Frozen Yoğurt yiyin. Yine burada Sosis Çorbası için.

Bu tür yerlere paralı olduğunuz bir vakit giderseniz iyi edersiniz :)

Ve son olarak dünyalılarla iletişim kurmayı ihmal etmeyin...












Yorumlar

Popüler Yayınlar