BAYBURT'TAN AVRUPA'YA YAYILAN BİR HAYALİN 10.YILI: BAKSI MÜZESİ

Günlerdir kötü haberler alıyoruz.Sistemle amansızca kavga edip ancak bir türlü aynayı düzeltemeyeceğimizi anlamayan ''vatanseverler'' olarak canımız bir hayli sıkkın.Tam böyle bir günde Çoruh nehrinin kıyısında Bayburt kalesinin endamını izlerken kredi kartı borcum aniden geldi aklıma ve henüz yaşadığım ana doyamamışken doğruca bankamatiğin yolunu tuttum.Yıllardır(!) yapımı devam eden Bayburt yollarından geçerken cadde üzerindeki ilan panosunda bir afiş dikkatimi çekti.

Avrupanın en iyi müzesi seçilen Baksı müzesinin 10.yılı etkinliklerinde Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu'nun konseri olacağı söyleniyordu.Bir an duraksadım, kulaklarıma bir anda Erkan Oğur'un sıra dışı sesinden ezgiler çalındı: ''Ah leyla leyla leyla etme bu nazı, gel barışalım...'' 

                                                                                   Konserin öncesinde Baksı Müzesi'nin 10.yılında Marcus Graf küratörlüğünde hazırlanan ON sergisi de sergilenecekti.İşlerimi hallettikten sonra bu güzel etkinlik için gün saymaya başladım.

Bayburt belediyesinin tertiplediği araçlarla Bayburt merkezden 45 km uzaklıktaki Baksı (Bayraktar) köyüne doğru hareket ettik.Geçtiğimiz yolların Baksı'ya yakışmadığını görünce bir Bayburtlu olarak iç geçirdim ama buna rağmen bozkırın sertliğine, yöre halkının sıcaklığına tercüman olan Çoruh nehrinin manzarasına istemeden kendimi kaptırdığımı gördüm.Tek şeritli yolda ilerlerken bir yandan aracın kaza riski ile kaygılanıyor diğer yandan kaza anında Çoruh'a yuvarlanacağımız için hasret çeken bir sevgili edasıyla Çoruh'un eşsiz manzarasına doymak istiyordum.

Rakım yükseldikçe bulutların dağlara kur yaptığını fark ettim.Adeta Baksı'ya hoş geldiniz diyordu tabiat ananın üvey çocukları.Dağların peşi sıra heyecanımda artıyordu.Kafamı sola çevirdiğimde Baksı Müzesi yüksek bir konumda bulunan tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla duruyor ancak mütevaziliğinden ödün vermiyordu.


                                                                                                                                                                









Sanat doğadır diyordu,
Sanat sıradan baktığın dağların arasındadır diyordu,
Sanat çağdaşın doğal olanla birleşimidir diyordu,
Sanat idealist bir profesörün emeğidir diyordu,
Sanat bir köy çocuğunun hayalidir diyordu,
Sanat ''merkezin dışına çıkabilendir'' diyordu.
Sanat ''büyük şehirlerden çıkıp insana gidendir'' diyordu.
Ve ekliyordu usul usul,
Sanat bir şehrin kör talihini değiştirecek unsurdur.
Esmer sesli, kararlı, hayallerinin peşinden koşan bir adam.

Bu adam Hüsamettin Koçan'dan başkası değildi.

1946'da Bayburt'un Baksı köyünde dünyaya geldi.1970 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, Resim bölümünden mezun oldu.1975 yılında aynı yüksekokulda asistanlık yaptı.Macaristan devlet bursuyla yurt dışında eğitim gören Koçan, Salzburg'da bir de ödül aldı.Türk Halk Resimleri araştırmasını tamamladığı 1980'li yıllarda oluşmuştu, köyünde bir şeyleri değiştirme, doğduğu toraklara bir şeyler katma hissi.1981 yılında öğretim görevlisi, 1986 yılında Marmara üniversitesinde Doçent, yine aynı üniversitede 1993 yılında profesör olan Hüsamettin Koçan ulusal ve uluslararası birçok görevde bulundu. 

Baksı Müzesi'nin yapımına ise 2001'de vurdukları ilk kazmayla başlamıştı.Coğrafi olarak zorlu bir konumda bulunan müzenin inşaatında bir hayli zorluk yaşandığını  Koçan'ın verdiği röportajlardan anlıyoruz.

Müzenin mimarisi için şu sözleri kullanıyor Koçan, ''Modernist, içe dönük, biraz mahcup, süsü olmayan... Bizim binamız öyle büyük paralarla değil, zorla, tasarruflarla, 10 senede bitmiş bir bina. Eskimiyor, taş gibi duruyor.''

Yöre insanını anlatıyor aslında, çetin kış şartlarına dayanmak için güçlü olmak zorunda, Çoruh'ta her ne kadar serinlese de çıkacak olan balhar ile hasta olabileceği için temkinli, yaz mevsiminin bozkır sıcağı günlerinde harareti alan bir yayık ayranın tadı var kendisinde, kimi zaman köy konaklarından kulaklara çalınan bir deyişin anlamı, kimi zaman ise bir tandırda pişen ekmek sıcaklığı, tahsil görmüşlere karşı mağrur ama şerefli ve bir misafiri ne pahasına olursa olsun rahat ettirebilmek için ter döken bir Bayburtlu gibi, tıpkı kendi gibi.


Müzeye Erkan Oğur'un nazik sesinden çıkan bir Hoş geldiniz ile girmekse farklı bir ayrıcalıktı.Müzenin merdivenlerini peşi sıra çıkarken müzenin içerisinden tandırda pişen bir kete kokusuyla birbirine karışmış bir çağdaş müze kokusunu alıyor gibiydim. 10.yıla özgü düzenlenen On sergisini, organizasyonun küratörlüğünü yapan Marcus Graf eşliğinde ve onun sergiyi anlatırken kullandığı tıpkı serginin temasını anlatan modern ve geleneğin harmanlandığı ses tonuyla gezmekte sergiyi anlamlandırmama yardımcı oldu.






Müzenin içerisini gezerken samimi olarak söylemek gerekirse Bayburt'ta değilde farklı bir metropolde olduğumu hissettim.Ancak yaptığım yanlışı müzeyi beraber gezdiğimiz kuzenimin bakış açısıyla fark ettim.Şöyle diyordu: ''Sanatla ilgili yeteri bilgiye sahip olmasak ta buradakiler için yorum yapabiliriz, çünkü aslında sanat benim gözümde var olan bakış açısını da kapsıyor.Modernizme dayalı olmasada doğal ve içten bir yorum yapabilirim.''

Bu sözlerin bende uyandırdıkları ile aslında boş olarak gördüğümüz memleketimize karşı bakış açımızın yanlış olduğu izlenimini edindim ve okurunu etkisiyle sarsan bir Reşat Nuri romanını okur gibi Hüsamettin Koçan ve ekibinin emeklerini heyecanla inceledim.


Daha öncesinde basından okuduğum yazılarda Baksı Müzesi hakkında ICOM Yunanistan temsilcisi Alexandria Boinia "Burada olmak çok ilham verici" diyordu.Yine ICOM Norveç temsilcisi Rune Holbek'in ise "Gördüklerimden dolayı şaşkınlığım hala devam ediyor" diyerek ekliyordu.Bu söylemleri somut olarak zihnimde oturtmuş oldum.


Baksı'nın etkisini anlatmamda bana yardımcı olan en büyük etken ise yine o tablo ile yakaladığım enerji.

Anlatılmaz yaşanırın dahi somut örnek olamadığı, ''Azimle çalışmanın, dağları oynatabileceğinin'' bir örneği olan bu eşsiz yapıtı en kısa zamanda görmeniz gerektiği kanısındayım.Burayı gezmek için gelecek olan misafirleri ise şehirde bulunduğum müddetçe misafir etmekten onur duyacağımı belirtmeliyim.


10.yıl etkinlikleri Erkan Oğur,Bülent Ortaçgil ve İsmail Hakkı Demircioğlu resitali ile devam etti.


Müzeden bu denli etkilenmişken konser için alana çağrılıyorduk.Lise yıllarında henüz çocukluk hayalimiz olan sanatçıları dinlemek kendi öz toprağımızda nasip oluyordu bizlere.Konser Ortaçgil'in eğlenceli şarkıları ile başlarken bizleri gören güneş batıp batmama ikilemi yaşıyordu sanki.Kızıllığıyla selam yolluyor, selamını hafif hafif eserken akortları bozan rüzgar getiriyordu.Ve Türk müziğinin duayenlerinin sesinden iliklerimize işliyordu bu selam.

Ağzım kulaklarımda söylenen şarkılara eşlik etme çabası içerisindeydim.Birden dağlara takıldı gözlerim.Üniversite eğitimi için gittiğim Konya'dan memlekete döndüğümde bana baş belası olarak görünen dağlar ne kadar da anlamlıymış meğer, her gün doğup büyüdüğüm Aydıntepe'de hasta olmamıza sebep olan ve inatla her öğlenden sonra esen yel ne kadar da mana yüklüymüş ve ezgiler, daha çok geceleyin rahatlamak için dinlediğim ezgilerin biz koktuğunu hissediyordum, bu yüzden bu kadar yakın geliyordu belki de ancak elektrik kesintisine aldırış etmeden curasının tellerine nazlı bir sevgiliye sertçe dokunan bir aşık gibi vuran Erkan Oğur'u, onun sıra dışı sesine dağın rüzgarla beraberliğini andıran İ.Hakkı Demircioğlu'nun sesi ekleniyordu Ortaçgil'in manalı dokunuşlarıyla.

Alengirli cümleler sarf etmeyeceğim Baksı Müzesi'nin 10.yıl etkinlikleri tamamıyla Baksı gibiydi.

Şayet bir gün Anadolu'da her yönüyle var olan, tarih ve huzur kokan şehri Bayburt'a düşerse ilk işiniz olsun Baksı Müzesi ile kucaklaşmak.En kısa zamanda yine Baksı Müzesi'ni ve müzenin coğrafyamıza kattıklarını anlatmaya çalıştığım bir yazıda buluşmak dileğiyle.

Baksı'dan kucak dolusu sevgiler, Sağlıcakla kalın.




Baksı Müzesi...


Baksı Müzesi Doğu Karadeniz’de, Bayburt’un 45 km dışında, Çoruh Vadisi’ne bakan bir tepenin üzerinde kuruludur. Eski adıyla Baksı, bugünkü adıyla Bayraktar köyünde yükselen bu sıra dışı Müze, çağdaş sanat ve geleneksel el sanatlarına aynı çatı altında yan yana, iç içe yer vermektedir.
Baksı Müzesi, Bayburt doğumlu sanatçı ve akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın bireysel düşü olarak 2000 yılında filizlendi. Bu proje Hüsamettin Koçan’ın doğduğu topraklara yaşam birikimini taşıma çabasının bir sonucudur.Müze, başta sanatçılar olmak üzere çok sayıda gönüllünün katkısıyla yıllar içinde gerçek bir toplumsal projeye dönüştü.Müzenin ana binası, 2010 yılında zorlu bir serüvenin sonunda, devletten hiçbir maddi yardım almadan, tamamlandı,2012 yılında Müze’nin yeni sergi salonu olan Depo Müze sanatseverlerle buluştu.Ulusal birçok ödüle layık görülen Baksı Müzesi, 2013-2014 Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından verilen 2014 Yılı Avrupa Müze Ödülünü aldı.








Yorumlar

Popüler Yayınlar