TÜFEK MİKROP VE ÇELİK ÜZERİNE

Jared Diamond’un 35 yılı aşkın araştırmaları sonucundaki değerlendirmelerine göre;

İnsan topluluklarının gelişiminde yaşam alanlarının var edildiği coğrafyalar fazlasıyla öneme sahipti. Örneğin Ortadoğu’da bulunan bereketli hilal coğrafyasında insanları protein bakımından destekleyecek buğday, arpa gibi ürünler varken tarım alanında tıpkı bereketli hilal kadar eski bir tarihe sahip olan Yeni Gine’nin dağlık kısımlarında var olan sagu gibi bitkiler protein bakımından yetersizdi. İnsan topluluklarının gelişiminde tarım yapılarak elde edilen ve protein bakımından diğer ürünlere göre daha zengin olan arpa ve buğdayın önemi yadsınamayacak kadar fazlaydı.

İnsan topluluklarının gelişimlerindeki farklılık yalnızca bulundukları coğrafyadan elde ettikleri bitkiler değildi. Doğanın bir diğer parçası olan hayvan türlerini de bu araştırma kapsamında inceleyen Diamond, dünyada binlerce yıl önce evcilleştirilen hayvanları inceledi. Binlerce yıl önce evcilleştirilen hayvanlardan en kullanışlı olan 14’ünün (inek, domuz, lama, deve gibi) yalnızca bir tanesi olan Lama’nın atası Kuzey Amerika’da,  kalan diğer kısmı ise Avrupa ve Asya’da idi. Bu hayvanlardan 4-5 tanesinin ortak vatanı ise bereketli hilal topraklarının bulunduğu Ortadoğu’ydu. Örneğin, Yeni Gine’nin tarımsal faaliyetlerinin sürdürüldüğü alanlarındaki Avrasya’dan getirilmiş domuz gibi hayvanlar Ortadoğu’da ki hayvanlar kadar kullanışlı değildi. İnsanlar Afrika’daki yırtıcı hayvanları evcilleştirmemişti çünkü o hayvanları besleyebilmek için yine farklı besin kaynaklarına sahip olmaları gerekiyordu. Kendine hem bitkisel ürünlerle hem de hayvanlarla yeterli protein vb. kaynakları sağlayamayan insan toplulukları bu ihtiyaçlarını giderebilmek için uzun uğraşlar veriyordu ve bu nedenle fiziksel ihtiyaçlarını sağlamadan başka alanlara yönelemiyorlardı. Keza besin ihtiyaçlarının dışında örneğin çeliği işleyecek ya da silah, tabak vb. eşyaları geliştirecek kişiler için de besin bulmaları gerekiyordu. Bu da onlar için zorlayıcı bir etmendi.

Peki, tüm üstünlüklerine rağmen Ortadoğu dünyanın iktidar merkezi ya da bir zamanlar olduğu gibi tahıl ambarı neden değil? Bu soruya cevabı Diamond, şöyle veriyor: Ortadoğu coğrafyası kuraktı ve ekolojisi yoğun tarımı kaldıramayacak kadar kırılgandı. İnsanlar o dönemde coğrafyayı tahrip ediyor ve su kaynaklarını hızla tüketiyordu. Topraklarını işleyemeyen Ortadoğu insanları göç etmek zorunda kaldı. Böylece bereketli hilalde bulunan kaynaklar giderek Ortadoğu’dan çıkarak dünyaya yayılmaya başladı.  Bu yayılma Kuzey Afrika’da Mısır medeniyetini, Avrupa’da ise Avrupa medeniyetini var etmişti. Bereketli hilalden götürülen bitkisel ve hayvansal besinler o kadar verimli bir şekilde üretiliyordu ki Mısır’da piramitleri yapabilecek insan kitlelerine ve yine Avrupa’da farklı zanaatlarla uğraşan insanlara yetebilecek güçte idi. Avrupalılar bu besinleri 16 ve 17. yüzyıllarda Yeni Dünya'ya kadar taşıdılar. Yeni Dünya'da, İnka medeniyeti ile karşılaşan İspanyol savaşçılar çok kısa sürede İnka ordularındaki askerleri yendiler. Bu zaferlerdeki en temel neden İspanyolların Yeni Dünya'ya götürdüğü mikroplar ve kullandıkları savaş aletleri idi. Kökeni bereketli hilalden gelen ve tıpkı Avrupa’da olduğu gibi diğer coğrafyalara yayılan bu savaş aletlerini geliştirmeyi Avrupalılar başardı.  Avrupalılara bu imkânı sağlayan etmenler ise kıtaların şekli, hayvan ve bitki dağılımı, Avrasya teknolojisinin yayılımı gibi coğrafik etmenlerdi.

 İnka gibi geniş nüfusa sahip olan imparatorlukları yalnızca Avrupalıların silahları yenmedi. Avrupalılar o coğrafyalara aynı zamanda mikropları ile gitmişti. Bu mikroplar ise Yeni Dünya'da hızla yayılarak birçok insanın ölmesine neden oldu. Peki neden İspanyolların götürdüğü mikroplar İnka’ları etkilerken tam tersi yaşanmadı? Jared Diamond’a göre insanların hastalanmasına sebebiyet veren mikroplar hayvanlarla olan on bin yıllık bir bağlantıdan ileri geliyor. İspanyol savaşçıların birçoğu inek, domuz gibi hayvanlarla beraber büyümüş ve onlarla sürekli olarak etkileşime girmişlerdir. Örneğin İnkaları fetheden komutan Pizarro çocukluğunda domuz çobanlığı yapıyordu. Aynı zamanda Ortaçağ Avrupası salgınlarla zor günler geçirmişti.  Aradan geçen bu zaman diliminde İspanyol savaşçıların vücut dirençleri İnkalara göre daha gelişmişti. Yeni Dünya'da ki İnka’ların etkileşim halinde olduğu hayvanlar lamalardı. Onlarda Avrupa’daki inek ve domuzlar gibi toplu halde hareket etmiyor, et süt gibi besinleri kullanılmıyor ayrıca insanların yaşam alanlarına yakın yerlerde de yaşamıyorlardı. Bu nedenle Yeni Dünya insanlarının İspanyol savaşçılara bulaştıracak güçte mikropları yoktu.

Tüm bu olayların bu gelişim sürecinde seyretmesinin en önemli nedeni dünya halklarının yaşadığı coğrafyalardı. Protein bakımından zengin olan bir coğrafyada yaşayan Avrupalılar tarımı, tüfekleri geliştirmiş yeni yerler keşfetmeye başlamışlardı. Keşfettikleri yerlerden biri olan Güney Afrika da kısa sürede yerleşim kuran Avrupalılar burada yine coğrafyanın avantajını yaşıyordu. Çünkü Avrupa ve Güney Afrika ekvatora benzer uzaklıkta olan bölgelerdi ve her iki bölgenin iklim şartları birbiri ile aynıydı. Bu avantajlarla  Güney Afrika’nın iç kesimlerine doğru 8 mil ilerleyen Avrupalılar daha önce tüfek sayesinde alt ettikleri yerel halklardan daha güçlüsüne, Zululara denk geldiler. Zulular, Afrika’da önemli bir nüfusa sahip bir halktı ve yaklaşık 10-15 bin savaşçıya sahipti. Zulular, Avrupalıların ilerleyişini yavaşlatmıştı ancak Avrupalıların geliştirdiği yeni silahlar Zuluların ve kurdukları medeniyetin sonunu  getirmeye yetecekti. Oğlak dönencesinden ekvatora yaklaşan Avrupalılar alışkın olmadıkları bir iklimle karşılaşınca öncelikle gücün sembollerinden olan hayvanlarını kaybettiler. Daha önce görmedikleri bu iklim koşulları bu sefer ekvatoral iklimdeki yerel halkların sahip olduğu mikropların Avrupalıları yok etmesine sebep oldu. Bu mikropların en önemli taşıyıcıları ise sivrisineklerdi. Ekvatoral iklim bölgesinin hakim olduğu bölgelerde sulak ve nemli alanlara yerleşen Avrupalıların en önemli komşuları, bu alanlarda yaşamını devam ettiren sivrisineklerdi. Bölgedeki yerel halk ise daha kuru bölgelerde yaşayarak gerekli önlemleri alıyordu. Yapılan arkeolojik kazılar Afrika’daki insanların kurmuş olduğu bu medeniyetin Hint okyanusuna ulaşacak güçte olduklarını gösteriyor. Ancak sanayi atılımları ile coğrafyaların var olan kaderlerine de müdahale edebilecek güce ulaşan Avrupalılar daha güçlü birliklerle yani çeliğin gelişimi sayesinde Afrika’yı kolonileştirdi ve buradaki doğal zenginlikleri, sömürdükleri yerel halka inşa ettirdikleri demiryolları aracılığıyla kendi ülkelerine aktardılar.


O dönemin önemli hastalıklarından olan sıtma bugün halen Zambiya’nın en önemli problemleri arasında. Ancak Jared Diamond bugün, gelecekte bu problemlerin aşılacağını ve Afrika’nın da tıpkı şu an belirli bölgelerinde yaşandığı gibi küresel gelişmelerden payını alacağını ve gelişimini artıracağını öngörmemizi sağlıyor.  



Tüfek Mikrop ve Çelik- İnsan Topluluklarının Yazgıları Guns, Germs and Steel- The Fates of Human Societies, Jared Diamond, Tubitak Yayınları, 2013, 23. Basım.
Belgesel: https://www.youtube.com/watch?v=-XynmtoTgNA Erişim Tarihi: 09.02.2017 

Yorumlar

Popüler Yayınlar