Şiir onların öz çocukları değil midir?
Yarım bıraktığım bir
ezgi yüreğime dolanıyor. Dilim sözlerini unutmuş kalbim utanıyor. Ne zaman bir
derde düşsem kalem kâğıdı önüne katıp imdadıma yetişiyor.
Dişinden tırnağından
artırdığıyla bir yuva edinmişti kendine. Yol bilmez iz bilmez bu şehirde. İki
firari idiler yahut iki sürgün. Ataları aynı dertle dertlenmiş, bir ömür aynı
sevdaya yarenlik etmişlerdi. Aynı mahallenin çocuklarıydı, aynı derenin kaynağından
su içer, aynı topraktan beslenirlerdi. Yağmur yağdığı zaman güneşi düşleyen
mantarlar gibi mutlu olurlardı.. Sonbahar gelince mahallerine bir kasvet
düşerdi. Kimse konuşmak istemez bu gamın sebebini kimse söylemek istemezdi. İki
sevdalı da boyun eğerdi. Boyun eğmek bir mahalle geleneği midir? Yoksa bozkırın
kanunu mu böyledir? Kurak yaz günlerinde yağmur dilemek, toprak zerrelerine küserken nidayla göğe seslenmek, haddi aşanı pişman etmek, bir irini
ciğerinden söküp atmak… Peki, olmuyorsa susmak? Dünya ki iki kıta, biri kan diğeri aşk. İki
kıtanın mecburi ortak paydasında benzer çocuktular ve farklıları yalnızca göz
renkleridir, yüreklerinin elem dolu sitemidir. Acıları var bir de, güneş
rengidir…
Ürettikleri her şey ellerinden alınıp çırılçıplak kalınca asıl
renklerine, uzakta beliren çorak dağların örtülerini andıran bir kahverengiye
benzerlerdi. Yağmuru beklerken rüzgâr yeni mevsimin selamıyla gelirdi. Müsaade istemez
aniden eserdi. Rüzgâr dert demekti. Çok sürmez arkasından ihtişamıyla kar taneleri
mahallelerini kaplayınca rüzgârın namertliğiyle hastalanan renkli bebekler öz
annelerinin bağrında hayata elveda derdi. Rüzgâr zalimlikti. Bebekler canlarının diyetini gözleriyle öderken duramadı, özsuyunu kökleriyle paylaştı.
Doğanın bağrına damlayan su taneleri suskunluğun isyanı mıdır? Karayı kendi alnına kendi çalarken
gözyaşları bir yüreğin dağlanması mıdır? Gözleri göğe dönükken bir hayalin kaç
kez kırılmasıyla yüreği siyaha döner bir canlının?
Gözyaşları ipil ipil damlıyordu. Karı eritip
toprağa ulaştı. Beslediği bir karganın gagasından düşen tomurcuk irkildi,
filizlendi, belirdi. İşte o zaman, gözyaşlarının yerini şaşkınlığa bıraktığı
anda ayrıştılar. Biri, yiten çocukların gülüşlerini anımsayıp tebessüm ederken,
diğeri suskunluğa isyan etti. Bir bebek fırsat bulduğu ilk anda ‘’ol’’ diyene
‘’oluverdim’’ karşılığını sunarken erişkin bir bedenin beklemesi nedendi? Kış
boyu kovuğunda muhtaç olanları sarıp sarmalarken planladı. Kar kalkmaya yakın
tüm ahali olanları unutayazdı. ‘’Bahar kandırmacadır, sonu kıştır’’ dedi
dinletemedi. Sevdası yaza hazırlanırken aldı, münzeviliğinin esrarını bir de
ona anlattı: ‘’Atalarımızı rüzgârın getirdiği kızıl salgında yitirdik,
gölgelerinden belki kim bilir biz ölmedik. Bahar yağmurlarında sevda oyununu
oynarken çiçeklerimizi kopardılar, dalımıza konan kekliklere bir ateştir
açtılar, çoğu zaman vurdular. Yağmur bize sırtını dönüp kuraklık gelince köklerimize
uzanan sulara göz diktiler, HES’lere, ranta, mahallemizi peşkeş çektiler
yetmedi ellerinde baltalar, aleni aleni belirdiler. Gölgelerinden korkan
fidanları topraktan söküp, açmaya heveslenmiş çiçekleri koklayarak soldurdular. Çocukluğumuzun neşesi arka bahçeleri borularla hapsettiklerinin
artığıyla bulayıp geçmişimize sünger çektiler. Bilirim, bilirim ben gibi dallarını
toprağa vuramazsın ama gel yapraklarını semaya dik, köklerinin sükûtu ile
başkaldır. Ben
konuşurum diye ilk benden başlarlar, hasetle biledikleri baltalarına razıyım,
her darbelerinde bir kat daha sivrilirim ama sen öyle bir isyan etki nerede olursam olayım
seni bulsun sivriliğim. Bir hayale sükut et,
hatıra bıraktığın kara sevda ile bozayım onulmaz sessizliğini, her
dokunuşumda biriktirdiğin izler tutsun keskinliğimi…’’
İşte böyledir kalem ile
kâğıdın hikâyesi. Onların sevdası rantla talan edilen mahallerinden sürgün
edilişleriyle başlar. Kalem, aklını diline vurup balta darbelerini üzerine
çeken bir ağacın son merhalesidir, kâğıtsa yüreğindeki sevdayı suskunluğa giz
eden her darbede sevdasına kavuşmak için sabreden son Leyla’dır. Bu nedenledir
ki kalem acı acı konuşur, kâğıt bir ömür susar. Şiir onların öz çocukları değil
midir?
Yorumlar
Yorum Gönder