ANILARI PAYLAŞMAK
Eksikliklerin
tümünü bilmek mümkün görünmüyor.
Eksik olduğunu bilmek dışında.
En çok neye
heyecanlanıyorsun diye sorsan anlatmaya derim. Bir şeyler anlatmaya; bazıları
için hoş bazıları için boş şeyler. Bak yine anlatıyorum… Bir düşün ya da boş
ver. Biraz da düşünmeyelim değil mi? Biraz da hissedelim. Her şey kara tahtada bize
anlatılan iki çarpı iki eşittir dört gibi olmayıversin. Biraz satır aralarından
hissedelim. Apaçık olmasın bazı şeyler. Paylaşmak mesela. Pay- laş-mak. Aslında
bu yazıyı yazmayı düşünürken aklıma pay kökünün etimolojisini anlatarak giriş
yapmak geldi. Bilmiyorum ki, akademi merakım mı beni bu kadar düşünsel yazılar yazmaya
itiyor? Ya da zihin yapımın bir dışa vurumu mu bu nedensellik ilişkileri? Ama bu
yazıda bu olmayacak dostum, düşünmeyeceğiz, artık yeter! Hissedeceğiz ya da
hissetmeye çalışacağız. Düşünmenin işimizi kolaylaştırdığı bir gerçek. Nereden
mi anlıyorum? Anlıyorum işte.
Hissetmek,
hepimizin farklı olaylar karşısında farklı duygular yaşaması gibi bir şey.
Çokça özgün, belki 8 milyar farklı şekli var. Tanımlamak, bir alana sıkıştırmak
belki de bu yüzden sor. Bu yüzden şiir yazmak makale yazmaktan daha zor. Bazı
olaylar fotoğraf kareleri gibi aklımda. Gözümün önüne getirdikçe farklı
duygular hissediyorum. Hadi sen de gözünün önüne getir, biraz bak o fotoğrafa
veya resme. Ben bir oyun parkı görüyorum, iki çocuk bir salıncakta sallanıyor,
salıncak hafif esen rüzgar gibi hareket ediyor. Salıncağın önünde bir korumalık
yok, zincir yok, düşerim diye düşünmek yok, havanın güzelliğini duyumsamak var.
Çocukluğumu özlüyorum diye düşünüyorsun, düşünme kardeşim, düşünme, hisset.
Gözünün önüne bir anı ya da bir hayal getireceksin, çok mu zor?
O zaman
başka bir fotoğrafı getireyim gözümün önüne, sırf sen hisset diye. Bir baba var
bir yokuşta, yokuşu çıkıyor, ellerinde oyuncak bir motosiklet. Bırak şimdi ne
renk olduğunu, seninkine benzeyip benzemediğini, babanın elinde bir oyuncak
motosiklet var ve sen daha 6 yaşındasın, bir hisset. Gözlerimdeki ışıltıyı
görebiliyor musun, hissedebiliyor musun heyecanı mı? Hadi biraz daha yardımcı
olayım sana, mavi bir gömleği var babanın, kot pantolonu, yaklaştıkça yüzündeki
tebessümü daha çok görüyorsun. Koşuyorsun sonra yokuş aşağı, freni patlamış
kamyon gibi ve yerlere çakıl serili. Çakılda koşmanın nasıl bir şey olduğunu
biliyorsun sevgili dostum, düştüm evet doğru tahmin ediyorsun ben düşünme
hisset dedikçe. Dizlerim ve kol dirseklerim sökülmüş, kanıyor, acı acı ağlıyorum,
alnımın sağ kenarı da soyulmuş nasıl sızlıyor, gözyaşlarım boncuk boncuk,
sesimi duyabiliyor musun? Canım çok yandı, üstelik oyuncak motosiklete
kavuşamadan. Sardılar yaralarımı, tentürdiyot da sürdüler ama ağrısı geçmedi
hemen, o motosikletle o çakılları ezeceğim, göstereceğim onlara günlerini! Biliyorum,
bu sefer daha çok hissettin yazdıklarımı, değilse de ne yapabilirim ki? Belki
bir şey yapabilirim, yeni bir örnek gibi mesela.
Anlatmak
için senin anlamadığını bahane etmiyorum, bak halen düşünüyorsun. Üstelik
suizanda bulunuyorsun, huysuz bir kardeş gibisin halen. Bende senin huysuz
kardeşinim, hissediyorum. Büyüdük kardeşim, büyümek hislerden uzaklaşmaksa eğer
yahut beylik laflar etmeyi öğrenmekse ya da bile bile bencil olmaksa büyüdük.
Üzülme, kızma, beraber çıkacağız bu keşmekeşten. Hani bir keresinde kırmızı
saçlı bir bebeğin vardı. Çok seviyordun onu. Birden kaybolmuştu hani, onu ben
sobaya attım. Üzgünüm ama artık bu yükü üzerimde taşıyamıyorum. Neden yaptığımı
pek hatırlamıyorum ama sana karşı bir zafer kazanmıştım sanki. Utanıyorum, düşünerek
bir bahane bulmayı bıraktım artık, hissettiğimi söylemekle patavatsızlık yapmak
arasındaki ayrımı deneyimleyerek öğreneceğim, hiç annem gibi konuşma, lütfen. Ama
sana yeni bir bebek aldım, aynı seninkine benziyor. Katlettiğim duygunu geri
getirmeyecek biliyorum ama bu olaydan ötürü duyduğum hicabı daha iyi bir eyleme
dönüştürmek istedim. Merak etme bunu yaptım diye vicdanımın acısı dinmedi. ‘’Çocukluk
işte’’ deyip de geçmek istemedim. Eh, artık ben yavaştan gideyim kardeşim, bu
hislerimi seninle canlı kanlı paylaşmak isterdim, mezar taşına bunları
anlatmaktan daha zor olurdu belki ama en azından ne hissettiğini bilirdim.
Tahmin etmek yoruyor artık. Biri çıkıp ‘’yarın diye bir şey yok’’ demedi ya da
ben duymadım. Bilirsin, bazı şeyleri bazen bas bas bağırsalar da duymuyoruz.
Suçuma seni ortak etmezsem bu kadar eksikle nasıl katlanabilirim hayata,
bağışla beni. Hisler en çok da yarın diye bir şey olmayınca çıkıyor insanın
kalbinden. Bunu kavramam bir ömrümü aldı. Neyse. Bu misal pembe dizi tadı
vermeden gideyim. Hissetmeyi unutma kardeşim, bedeninle, ruhunla, neyin varsa
onunla. Hislerini unutma, duygularını şeytan gibi görme. Bunları söylüyorum
diye beni çok bilmiş sayma, olur mu? Gördüğümü sen de gör istiyorum, sadece bu
kadar. Sen gördüysen eğer benden önce paylaş benimle. Anlat, olur mu?
Sağlıcakla kal.
x
Yorumlar
Yorum Gönder