AYBÜKE’NİN ARDINDAN





121!

90’lı yılların o kanlı zamanlarında doğu illerinde PKK terör örgütü öğretmenleri özellikle hedef alıyordu. Geri kalmış coğrafyalardaki cehaleti kendi ilkelliklerine alet eden terör örgütleri muhakkak insanların gelişmesini, farkındalık kazanmasını istemiyordu. Bunun sonucu olarak yurdun dört bir yanından bin-bir emekle okutulan bu toprağın çocukları eğitimlerini bitirip gittikleri taşrada savunmasız bir şekilde kör kurşunların hedefi oluyordu.  Lisede Fransızca öğretmenim Hasan hoca anlatırdı; doğuda bir köyde görev yaparken yan köydeki karı koca öğretmenin ve kundaktaki çocuklarının katledilişini. Daha sonra bir kitapta aynı olaya yine tanık olmuş, ürpererek okumuştum. Zira kitabı katliamı gerçekleştiren itirafçı terörist yazmıştı. Eğitime, eğitmeye giden savunmasız öğretmenler canlarından oluyordu. Başka bir tanıdığımdan dinlemiştim; tanıdığım, bir doğu vilayetinde ‘’bu bayrağı indireceksiniz’’ ‘’bu marşı (İstiklal Marşı) okutmayacaksınız’’ diyen teröristlerle uzun namlulu silahların gölgesinde konuştuğunu ve zihninde iki çocuğuyla eşini düşündüğünü duygulanarak anlatmıştı. Askeri üniforma ile gelen bir grup asker elbiseli kişilerin daha sonradan terörist olduğunu fark ettiğini yine aynı kişiden dinlemiştim. Benzer olayları yaşayan insanların bir kısmı bugün hala kutsal bir meslek olduğunu bu günlerde daha iyi duyumsadığımız öğretmenlik mesleğine devam ediyor. İşte bu 121 sayısı bu olayların yoğun olarak yaşandığı 1990 ile 2000 yılları arasında verdiğimiz eğitim şehitlerimizin sayısıdır.

Amacım PKK terör örgütünün katliamlarını anlatmak değil. Ülkemizdeki terör sorunu bir yazıya sığmayacak kadar detaylıdır. Benim amacım teröre kurban edilen bu ülkenin gençlerini bir genç olarak anlatmak.

Yıllardır süre gelen savaş bu ülkede yaşayan binlerce insanı garip ve öksüz bıraktı. Olaya tek taraflı bakmak ne yazık ki sorunun çözümü için yeterli ve kapsayıcı da değil. Bu nedenle ömürleri dağa kaçırılmayı beklemekle geçen yine bu toprağın çocukları o öğretmenler sayesinde legal yaşam içerisinde tutuluyor. Öğretmenlerin ya da duyarlı ailelerin değemediği o çocuklar bir terörist olarak daha sonra karşımıza çıkıyor. Ve daha sonra da aynı toprakta büyümüş doğmuş (kana susamış ithal ajanlar dışında) çocukların ellerinin silah tetikte beklediğini görüyoruz.  Unutuyoruz. Aksi halde bu olanlara tahammül etmek insanice değil. Bu yaşananlara karşı elverişsiz bir tutum almak, tepkisiz kalmak elverişli değil. Unutmamalıyız ki yaşanan olaylar bir sonuçtur. Sebeplerine inmedikçe o tetiğe o ellerin nasıl gittiğini, Aybüke öğretmenimizi katleden bu caniliğin nasıl gerçekleştiğini anlayamayız.

Ben 12-13 saatlik Bayburt’tan o ise Çorum’dan kalkıp gelmişti. Daha birçoğu Adıyaman’dan, Diyarbakır’dan, İstanbul’dan, İzmir’den, Amasya’dan, Bingöl’den geldi. Aynı fakültenin orta kantininde birbirimizden habersiz oturduk, AKEF’in havuzlu bahçesinde duyumsayamadan karşılaştık belki de. Hiç olmadı vize final dönemlerinde fotokopi sırasında nota sayfalarını çektirirken denk gelmişizdir. O şu an aramızda yok. Yokluğunu hissediyoruz, bir çaba var içimizde onun adını yaşatmaya dair. Peki ya bu çabaların, sonucu yatıştırıcı etkilerden ve bir vefadan öteye gitmediğini ne zaman idrak edeceğiz? Uzun uzun tahliller yapmayacağım zira onu konunun ehilleri yapacaktır. Aybüke ile aynı fakülteyi paylaşmış biri olarak şunları ifade etmek istiyorum:

Terör sorunu bu ülkenin çözülemez bir sorunu değildir.

Bu çözümü sağlama görevi her türlü ayrıcalıktan faydalanan, halkı değil kendi kısır ideolojilerini ve her insanın bu denli farklı olduğu bilinmesine rağmen tüm insanların kendi ideolojileri ile mutlu olacağını düşünen, kendi varlıklarına zıt olan her fikre düşmanca yaklaşan ve çözümlerden değil sorunlardan politika üreten, böylesine kutsal bir meslek ile hırsızlığı halk zihninde yan yana getirecek eylem ve söylemlerde bulunan milletvekillerinin, politikacıların, siyasetçilerin görevidir.

Açılmamış kadrolarla üniversite öğrenimi aldırmaya mahkum ettiğiniz, kredilerle borçlandırıp varlığınızı meşrulaştırdığınız bu duruma alet ettiğiniz, seçim zamanlarından başka aklınıza getirmediğiniz, üniversite eğitimini bir afyon olarak sunduğunuz, atadığınız durumda 6 yıl zorunlu tuttuğunuz, kiminizin yalnızca ‘’dindar’’ ‘’laik’’ ‘’milliyetçi’’ ‘’özgürlükçü’’ olarak ayrıştırdığı ve hayata bu ayrımlar ile bakmasına sebebiyet verdiğiniz, kendileri ile bir yenilik yapacağınız vakit aklınıza getirmediğiniz, bırakın onları kendi akademisyen hocalarının dahi fikrini almadığınız bu gençler kanlı bir ülkeyi hak etmiyor ve hiçbir zamanda etmeyecektir.  İnsan aşkı ile yanan genç gönüller taşrada kör kurşunların hedefi olmayı hak etmiyor! Eğitim almak ve dağa çıkmak arasına sıkıştırılmış yine bu ülkenin gençleri sizlerin hırsları nedeniyle terörist olmayı hak etmiyor. Çorumlu genç ile Hakkarili genci doğduğunda ayrıştıran hiçbir nesne yok iken sizlerin palazlandırdığı ideolojileriniz bu ülkeyi zehirliyor. Bunu fark etmek durumundasınız. Gençler olarak bizler elbette okuyarak, anlamlandırarak hayatımızı idame ettirecek ve canımızdan çok sevdiğimiz bu topraklarda dalgalanan ay yıldızlı bayrak için, bu bayrak altında doğan tüm çocukların hak ettiği bir ülke için çalışacağız. Ancak sizler içerisinde bulunduğunuz garabeti fark etmek durumundasınız.

Bizlerin babası milletvekili maaşı almıyor, bizler polis kontrolünde, jandarma kontrolünde bu ülkeye olan sevdamıza rağmen ‘’bir kusur işlemedik inşallah’’ düsturu ile yaşarken, mezun olduğumuzda gözümüzün içine heyecanla bakan ana babalarımıza nasıl bir meslek icra ederek emeklerinin karşılığını vereceğimizin kaygısıyla yaşarken, 16-17 yıllık eğitimle nitelikli işsiz olmayı hak etmiyoruz. Keza üniversite eğitimi almayanlar olarak İŞKUR’da kendimize hiçbir şey katmadan geçiştirilmiş maaşlarla yaşamak ta istemiyoruz. Evet, biz bize düşeni yapmalıyız evet bunun farkındayız ancak hiçbirimiz atanamadığımız için intihara sürüklenmek yahut bin-bir heyecanla atanıp o heyecanı kursağımızda bırakan kör bir kurşunla hayatımızı sonlandırmak istemiyoruz.

Politikacıların bu görevlerini yerine getirmeyeceklerini tarihte yaşananlar ve yaşanmakta olanlar açıkça göstermektedir genç kardeşim. Bizimkisi bir temenni, birkaç damla umut. Umarız filizlenir.Yok eğer olmayacaksa bu talihi değiştirmek, bu kısır verimsizliği elverişli kılmak senin, benim hepimizin borcudur. Ve zira bu ülke de gençlere emanettir. İşte o zaman şehit Aybüke ölümsüz olur. Aynı fakülteyi paylaştığım Şehit Şenay Aybüke Yalçın öğretmenime Allah'tan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Ölümsüzlüğe erişmek umuduyla.

Yorumlar

Popüler Yayınlar