KIŞ YAKIN
Uykusuz bir hayatın içerisinde her
saniyesini uyuklayarak yaşıyoruz. Ne zaman uyansak bir kabus bir sızı bizimle.
Doğal kalanları savura savura musluğa ağzımızı dayayıp su dahi içemez olduk. Belki
bu yüzden bir masada yalnızca bedenimizle oturuşumuz. Mahalledeki çeşmeler de
kalmadı artık. Hani bizim dağ eteğine kurulmuş mahallemizde bir tuzlu su vardı.
Okul öncesi eğitimi alırdık ya biz seninle, tasolarla oynar düğünlerde
dağıtılan futbolcu kartları ile gelecek kurardık birbirimize. Ah o yaprakların
para olduğu yıllar. Hatırlıyorum, kahverengi bir içlikle soluğu tuzlu suda
alırdım, abimler civarında tıka oynardı, korkaklığımdan ve yediğim küçüksün
vetolarından benim çocukluğumun akşamları hep karanlık kalmıştır. Bir de
karakışları vardı çocukluğumun. Kızakla geçirdiğim tatil günlerinde ellerimi
ısıtan pembe plastik kabı nasıl unuturum. O kabı bana uzatan elleri nasıl
anlamlandırabilirim? O zaman bir sıcak su nasıl kaynar diye hiç düşünmezdim.
İnsan sonradan fark ediyor sıcaklığı.
Ayazla birleşmiş soğuğun ellerimi buz kesmesiyle alıştım belki de karakışa,
borana. Belki de akşam karanlığını erken tattım. Sıcaklık, sobalı, tek ve en
geniş odalarda, yer döşeklerinin ayrımında mı kaldı? Gerçi dışarıdan gelen o
yer döşekleri hep soğuk olmuştur. Bundandır, su torbası ile erken tanışan bir
nesil olduk. Hakikisi yoksa eğer yapayına ulaşmak artık hiçte zor değil.
Her çocuk kışları okula gitmiştir
ama yalnız bir kısmı sabahleyin babasının açtığı izlere küçük ayakları ile
sığınarak boyundan büyük atkılarla okula varmıştır. Asıl kaygı tanıdık izlerin
bitmesinden sonra başlar ama bunu görmek ki o günde zor. Bu hikayenin bir de
metreleri aşamayan eğitim sevdası vardır. Ki o vakitler bacalardan/çatılardan kürenir
karlar. Sonrasında çatıların buz tutan kirpikleri ince uzun bir maskara ile
törpülenir. Binalar hazır ya insanlar?
Kışın en büyük değişim kahvehanelerde olurdu.
Soğuğun deli kanlıları ezdiği kış günlerinde kahvehane girişlerine konuşlandırılan
çift kapaklı kapılar mevsimin geldiğine işaretti ve o kapılardan girmekte
çıkmakta güçtü. Kış evden eve gezerken bulutlar çekilir gökte kış güneşi
belirirdi. Güneşin açmasıyla eriyen karlar yollara yayılınca bir günah gibi herkesin
ayağına bulaşırdı. Kahvehanenin girişindeki paspas bu günahları temizler miydi?
Ne günahı olur ki Ali, Veli amcaların. Zaten mevsim düşmüş güze ekin olmamış,
damda sürü ayrı işkence. Ne günahı olur Ayşe, Fatma teyzelerin? Zaten Ayşe teyze kahvehane ortamını pek
bilmez. Bir akşam oturmasından dönerken uğrar kahvehanenin yakınına, Veli amca
eşini görünce borçları düşünerek yaktığı son sigarasını bitirmeden kara atar ‘’cos’’
sesini duymaya kalmadan varır yanına. İki sıradan cümle sonra Veli amca önde
Ayşe teyze arkada yürürler eve. Kapının kilidi açılır Mehmet’in göz altında bir
tırnak izi, ağlak sesiyle bir abi şikayeti. Mesut uyumuş yemeden köteği. Evin
kızı Kelime yer döşeklerini sermiş ‘’bunlar durmadı yine’’ der. Veli amcanın sesi duyulur sitemle: ‘’Sabah iş var yatın’’. Ayşe teyze Mehmet’i
teselli eder. Üç beş dedikodu Kelime ile. Sonrasında hane halkı uyur. Mehmet
korkar, hayal kurar. Mehmet gizliden gizliye ablasına sokulur ve tüm bunlara rağmen uyur.
Resim: Nüzhet İslimyeli- Köyde Kış
Yorumlar
Yorum Gönder