İNSANLIĞA SUSMALI


Özlem duyuyoruz doğal olanlara. Bizden geriye ne kaldı, soran yok. Tadılmamış hisler peşinde gençliğimiz, arayan yok. Her yerde tanıdık bir vahşilik sürüyor, hatırlayan yok. Unuttuk belki de, insanı gören yok. Doğal maskeler takılmış sessiz bir dinginlikten yazıyorum. Kasırgalar vurmuş, ruhu kalmamış şehrin. Maskeler ayan beyan ortada. Görmekte devrimci bir eylem midir? En az sevmelerim kadar. Güz geliyor, sabaha karşın ayaz doğuyor artık. Ellerimizi nefesimizle ısıtmasak sanki donacağız. Öyle uzaklaşmış ki, bizim olanlar elin olmuş gibi. Sorsan gerçek değil anlatılan. Yüreklere vurulmuş zincirlerden, beyinlere vurulmuş süslü prangalardan kan mazgallarına afyonlar akıyor. Bataklık mı dediniz? Şu insanlığın orta yeri, doğusu belki de. Bataklık mı dediniz? Vicdanın bir kaçışıdır bu, abartmıyorsunuz. Doğusu batısı olmayan bir yabancılık çekmiyor muyuz? İki çift göze muhtaç ola ola el açmıyor muyuz yalnızlığa. Dünya döner, durmaz, durmadı bugüne kadar. Kaçışları seyrediyorum. İğne yapraklı sevdalara benziyor, sislerin emdiği yağmur tanelerinin keskinliğini hissettiriyor, gizli kalmamış bir sırrın gölgesinde bilmiyormuş gibi davranmayı andırıyor. Yalancı gülüşlerin yabancı dudaklara konmasını getiriyor aklıma. Ne zaman kalkar bu tren, hangi asma köprüden geçerken duyarız ray gıcırtılarını. Bataklığımızın islerini, güzelliğini kapatsın diye yüzüne sürdüğümüz o kız, ayakkabılarını çıkarmadan biner mi trene? Süt tozları kalmadı artık. Modernize oldu ya insanın gelecek soyu. Peki insanlık duvarlarından kırıntılar düşerken üzerimize, süt tozları bir daha girer mi yürürlüğe, duvarlar için. Kulaklık diyorum, işlevini doğru olarak sürdürürse, çıkar mıyız bu bataklıktan. Sanmam. Sandırmıyorlar. Nerede varsa insan dediklerinden, kaçıyorum. Kaçmalı, insanlığın magmasına. Geç bile kalındı, evet. Mars filan da kesmez. İnsanlığa susmalı. Uzak değil gidilecek yollar, bedenimizdeki boşluklara merhametli dönüşler yapacağız. İlla bir bağla bağlanmak gerekmez, üryanlığımıza geri döneceğiz. Modern kılıflı bir sahtelikten ilkel bir gerçekliğe davet ediyorum sizi. Evet, evet bu hakkı görüyorum kendimde. Siz deli cesareti diyin, ben yaratılanın son damlası diyorum, son çırpınışı değil. Işıklı gecelerde korkutan bir tıkırtı sesini duyduk biz, zannettik ki dağlar koptu da geliyor peşimizden. Oysa biz insanlığın mükemmel buluşlarıyla uyanmadık hiçbir sabah. Oyuncaklarımız azdı doğru ama insanlık kalıntılarına kum doldurmadık hiçbir zaman. Bayramlarda aldığımız harçlıklarla boncuk boncuk acıtırdık canımızı. Neden bu öfke? Örümcek ağlarını bozmak mı marifetimiz, yoksa eve sanki sadece izinsiz giren onlarmış gibi fare kapanları kurduğumuz için mi bu sahte özgüvenimiz. Boşluğa basmak zımparası yontulmuş gıcırtılı döşemelere basmaya benzemez. İnsanlığa susmalı. Çiçekleri, kendine yer bulamayan saksıların sahte topraklarıyla asmalı. Güneşin doğacağını tan ağarırken unutmalı. Bir kaçıştır başlamalı artık. Kurtuluşa değil bu kaçış, esarete olmadı hiç. Kendi parmağınla tetiğe basmanın adı esaret değildir. Hadi parselleyin şu dağları da ne duruyorsunuz. Girmediğiniz ev, ağlatmadığınız çocuk kalmasın. Biliyorum, balta girmemiş ormanlar iştahınızı kabartıyor. Ne duruyorsunuz soksanıza iğnelerinizi, tepki gelmez merak etmeyin. Kılıfı insanlık bu kargaşanın. Sizde payınızı alırsınız, alırsınız muhakkak, bizlerin aldığı gibi. Uzaklara aylarca süren seyahatlerle gitmek isterdim. Bitki liflerinden yapılmış elbiseler isterdim. Hangimiz hava karardıktan sonra arzulamıyor zifiri karanlığı? Duvarlara çakmak isterdim yazıları, anılarımı hafızama kazımak isterdim. Mükemmel buluşlarımızla değil mertçe dövüşüp ölmek isterdim. Geceyi aydınlatan efsanelerdeki ejderhaların püskürttükleri ateş olsaydı, yanmak isterdim. Sonlara gelindi mi bilmem. Doğal olan kaldı mı sormam. Nutukların havada uçuştuğu dünyacıklarda insana ve insanlığa susmalı, söylenecek çok söz var. 





Yorumlar

Popüler Yayınlar